Günümüzde haritalar, GPS ve Google Haritalar gibi dijital platformlarla hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Ancak antik çağlarda insanlar haritaları nasıl oluşturuyordu dersiniz? Haritaların sadece yolları veya nehirleri gösterdiğini düşünüyorsanız, eski çağlardaki haritalar sizi şaşırtacak! Bilimin ve matematiğin rehberliğinde, binlerce yıl süren bu zorlu yolculuğa göz atacağız. Sizi şöyle yavaştan aşağıya alalım ??
Çoğu insan haritaların sadece coğrafi alanları gösterdiğini düşünür ama ilk haritalar aslında gece göğünün gözlemlerini resmediyordu!
1963 yılında Türkiye’de, Çatalhöyük’te bulunan ve M.Ö. 6200 yıllarına tarihlenen bir mağara resmi, bir kasabayı sokakları, evleri ve yanardağıyla resmediyordu.
Bilim insanları bu çizimin bir harita mı yoksa sadece bir resim mi olduğunu anlamaya çalışsalar da insanlığın gördüğünü kaydetme arzusunun haritaların başlangıcına ilham verdiği düşünülüyor.
Bilinen ilk harita, M.Ö. 600’de Babil’de bir kil tablet üzerine yapılmış. Dünyayı o dönemin bilgisine göre yorumlayan bu harita, diğer dönem haritalarının aksine okyanusların ötesindeki toprakları da gösteriyordu.
Bazı araştırmacılar haritanın, Babillilerin mitolojik inançlarını temsil ettiğini öne sürerken, diğerleri bunun antik dünyayı gösterdiğini düşünüyor.
M.Ö. 5. yüzyılda, ilk dünya haritası Anaksimandros tarafından çizildi. Haritanın orijinali günümüze ulaşmasa da, Herodot’un tariflerine göre kara parçaları, etrafını çevreleyen bir su kütlesi içinde dairesel olarak yerleştirilmiş.
Antik dönemde haritacılık, üçgenleme gibi matematiksel yöntemlerle şekilleniyordu. Yerler arasındaki mesafeler ve açılar biliniyorsa, iki yer arasındaki mesafe kolayca hesaplanabiliyordu.
Üçgenleme yöntemi, o dönemin en yaygın kullanılan tekniklerinden biriydi ve bugün de hala daha gelişmiş bir şekilde kullanılıyor.